20 Aralık 2010 Pazartesi

Nasıl Beslenmeliyiz?

Bilimsel öğütlerden çok, reklamlara ve çevrenin etkisine göre yiyecek seçilmektedir. Bu yanlıştır. Yediğimiz besinleri satın alırken birçok faktörün etkisinde kalırız. Bireysel tercihlerimiz, dükkânlarda, marketlerde, lokantalarda, büfelerde gördüklerimiz, reklamlar, ana babalarımızın, dostlarımızın, komşularımızın yiyecek konusundaki tercihleri; bütün bunlar bizi etkiler. Oysa çevremizde bizi etkileyen pek çok kişi ve kurum sağlıklı beslenmenin ne olduğunu bile bilmemektedir. İşte bu nedenden dolayı yiyecek seçerken başkalarını taklit etmek, insanı yanlış yollara götürmektedir.

Besleniyoruz da Ne Oluyor!..

Neler olmuyor ki. Atalarımız “can boğazdan gelir” diye buyurmuşlar. Aslında fevkalade doğru bir söz. Ancak, eski çağlardan bu yana, bilim adamları, gözlemleri ve bilimsel araştırmaları ile canın boğazdan da gittiğini göstermişler. Buyrun bakalım; bir yanda atalarımız, bir yanda bilim adamları. Bizler de ortada.

Canınızın her çektiği şeyi yemeden “yaşıyorum” diyebilir misiniz? Tıbbın babası sayılan Hippocrates, ondan sonra gelen Celcus, belirli besinlerin çok yenmesinin sağlığı bozduğunu, diğer bazı besinlerin de sağlık için gerekli olduğunu, belirli bir düzene göre beslenilmesi gerektiğini yirmi yüzyıl önceden bildirmişlerdir. İnsan sağlığıyla ilgilenen bilginler; oburluğun, gelişi güzel yemenin sağlığı bozduğunu keşfetmişlerdir. Hatta Türk bilgini İbni Sina, oburluğun, yani sadece haz duyma amacı ile beslenmenin, sağlık üzerindeki zararlarını açıklayarak, bilimsel araştırmaların ışığında bugün de geçerli olan öğütlerde bulunmuştur.

Kimi bilgiç geçinen insanlar katkısız, hormonsuz, ilaçsız, arıtılmış besinlerle sağlıklı beslendiklerini savunarak böbürlenirler. Kimileri ise insanları et yiyenler, ot yiyenler şeklinde gruplaştırarak et yiyenlerin ot yiyenlerden daha üstün olduğunu ileri sürmektedirler.

Peki ama, beslenme nedir? Nasıl beslenelim?
Ot mu yiyelim, yoksa et mi yiyelim, yoksa canımız ne çekiyorsa onu mu yiyelim? diye sorabilirsiniz. Biz de yazımızda bu duruma bir nebze olsun açıklık getirmeye çalışacağız. Beslenme, açlık duygusunu bastırmak ya da sadece canının çektiklerini yemek değildir. Beslenme, insanın büyüme, gelişme, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için gerekli olan öğeleri alıp vücudunda kullanmasıdır.

Bu tez nasıl gerçekleşebilir?

Bu tezin gerçekleşebilmesi için, iyi bir beslenme sistemi kurmak gereklidir. Bunun için de, değişik tür besinlerin, sağlık ve temizlik kurallarına uygun olarak saklanması, hazırlanması, pişirilmesi ve bir arada tüketilmesi sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde yeterli ve dengeli beslenme yolunda çok önemli adımlar atmış oluruz. İsterseniz “karışık beslenin” sloganımızı birkaç örnek vererek pekiştirelim.

Sadece et yiyenlerin diyetlerine baktığımızda, kalsiyum ve C vitamininden yetersiz beslendikleri, buna karşılık hayvansal besinleri tüketmeyip, yalnızca tahıl ve sebzelerle beslenenlerde de elzem aminoasitlerin (yağ asiti / protein) yetersiz kaldığı gözlenmektedir. Öte yandan, Amerika’da fosiller üzerinde yapılan bir araştırmada, mısır tarımının gelişimine paralel olarak insan bedeninin küçüldüğü, protein ve demir yetersizliklerinin oluştuğu gözlenmiştir.

Aynı zamanda mısır unundaki B kompleksi vitaminlerin, buğday ununa oranla çok daha düşük olması nedeniyle, mısır unu ağırlıklı beslenen insanların daha sinirli olduğu söylenmektedir.

İnsan, kendi vücut proteinleri için gereksindiği bazı aminoasitleri diğerlerinden yapamaz. Vücudun diğer aminoasitleri kullanarak yapamadığı bu aminoasitlerin yiyeceklerle aynen ve gereksindiği kadar alınması zorunludur. İnsanlar için sayısı sekiz olduğu sanılan bu aminoasitlere elzem (esansiyel) aminoasitler adı verilmektedir.

Görüldüğü gibi tek yönlü beslenme sistemi yerine, karışık beslenme sisteminin uygulanması, beslenme yetersizliklerinden doğacak sağlık sorunlarını da ortadan kaldıracaktır.

Aslında yeryüzündeki son derece değişik beslenme tarzlarına insan bedeninin uyum sağlama yeteneği gerçekten şaşırtıcıdır. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, her insanın sindirim sistemi, beslenmesini etkileyen temel etkenlerden biridir.

Her nedenle olursa olsun sindirim sistemi yetersiz birinin beslenme durumu, sindirim sistemi yeterli birinin beslenme durumundan kötüdür. Örneğin, midesi yeterince hidroklorik asit salgılamayan bir hastada mide enzimi pepsin yeteri kadar işlev göremez. Bunun sonucu olarak da tüm sindirim sistemi bozulur.

Sindirim sırasında mide-barsak salgıları, yediğimiz besinleri etkiler. Bundan sonra sıra özümsemeye gelir. Özümseme, sindirilmiş besin parçalarının kan akımına karışması, emilmesi işlemidir. Besinler sindirilip kana karıştıktan sonra sıra, bedenin bunu yeterli kullanıp kullanamadığına gelir.

Bazı bireylerde metabolizma bozuklukları bedenin besini yeterince kullanamamasına sebep olabilir. Öte yandan kimi ilaçlar da temel besinlerin vücutta kötü kullanımına yol açabilir. Örneğin; yüksek tansiyon tedavisinde yararlanılan ilaçlar vücudun B 6 vitaminini kullanmasına engel olmaktadır. Ayrıca bazı besinler, başka besinlerin yeterince emilip kana karışmasını önleyebilmektedir. Örneğin; çay ve kahve, demir ile çinkonun emilip kana karışma yüzdesini azaltmaktadır.

Öyle ki, kahve ve çay tiryakilerinin günlük beslenmede başkalarından daha çok miktarda demir ve çinko almaları gerekir. Bu tip örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sağlıklı bir yaşam için metabolizmanın protein, yağ, karbonhidrat, kalori ve su ile birlikte kırk beş çeşit değişik vitamin, mineral, aminoasit ve temel yağ asitine gereksinimi vardır. İnsanın sağlıklı kalabilmesi için beslenme yolu ile bunları sürekli alması gereklidir. Aksi takdirde herhangi bir besin maddesinin eksikliği insanı hafif rahatsızlıklardan, hastalığa, hatta ölüme kadar götürebilir.

Kısacası, sağlıklı yaşamak için doğru bir beslenme kültürüne sahip olmakta ve bu kültürü benimsemekte sonsuz yararlar vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder